Kaçmak ve Düşmek

Huriye Özdemir
2 min readNov 27, 2020

--

Kaçmak ve düşmek üzerine bu yazıyı yazdığımda 9 Ekim sabahıydı. Bugüne kalmasının sebebi ise içinde hep eksik bir şeyler olduğunu hissetmem ve onu tamamlamam gerektiğini düşünmemdi. Ama bugün anladım ki bu yazı hiçbir zaman “tam” olmayacaktı zaten, sadece zamanı “şimdi” idi.

Bu gece kaçmaktan vazgeçip durmayı seçtim.

“Sen” dili ile yazmıştım bu cümleleri, karşımdakine hitaben.

Şimdi bu satırlarda yaptığım tek değişiklik onu “biz” diline çevirmek oldu.

9 Ekim Sabahı:

Hayatımız boyunca hep bir kaçış halindeyiz.

- Doğrulardan
- Gerçeklerden
- Sorumluluklarımızdan
- Kendimizden

Kaçıyoruz, çünkü kaçmadığımızda düşüyoruz ve düşmekten korkuyoruz.

Doğrulardan kaçmadığımızda, bir derya denizin ortasına düşüyoruz. Vicdanımızda boğulmamak için sürekli kulaç atmamız gerektiğini ve yorulacağımızı biliyoruz. Nefes nefeseyiz ve buna hazır hissetmiyoruz. Bununla başa çıkmak için yoruldukça sırt üstü yüzmeye başlayıp derin bir nefes aldıktan sonra yolumuza devam etmeyi düşünmektense o denizi terkedip onu hep uzaktan seyrediyoruz.

Gerçeklerden kaçmadığımızda, karanlıkların içinden bir anda sıyrılıp aydınlığın ortasına düşüyoruz. Gözlerimiz önce bunca ışığın göz bebeklerimize düşmesine alışamıyor. Karanlıktan çıktığımızda ve ışık ilk vurduğunda biliyoruz ki gözlerimiz acıyacak. Ve biz bu başlangıçtaki bir miktar acı uğruna ömür boyu aydınlığı reddediyoruz.

Sorumluluklardan kaçmadığımızda, aktarmalı bir zaman treninin içine düşüyoruz. Hayalimizi kurduğumuz ve istediğimiz en güzel yere götürecek trenlere. Ama o istediğimiz yere ulaşabilmek için bir trenden inip diğerine binmek zorunda ve sürekli bir yere yetişmek zorundayız. Bu trenler o kadar hızlı ve kalkış zamanları o kadar hassas ki bizim de o hızda ve hassasiyette gideceğimiz yere hazırlanıp yolluklarımızı ve çantamızı hazır etmemiz gerek. Bu hız başımızı döndürdüğü için o an gideceğimiz yerlerin güzelliğini ve hayallerimizi düşünmüyoruz bile. Halbuki bu trenin gideceği yer belli, geriye bileti almak ve hazırlanmak kalıyor.

Kendimizden kaçmadığımızda ise tren yolculuğunun tam aksine ne zaman biteceği ve rotası belli olmayan uzun bir yolculuğa, aslında bir bilinmezliğin ortasına düşüyoruz. Rüzgarın sürüklediği yere, nereye gideceğimizi bilmeden savrulan bir yelkenli gibi korku dolu bir yolculuk. Bu yolculuğun, pencerenin kenarında oturup uçan kuşları seyretmektense, yelkenleri açıp içimizde yepyeni kıtalar keşfetmeye değeceğini düşünemiyoruz.

--

--

Huriye Özdemir

Senior Cybersecurity Consultant | Artist — Instagram: @art.lady.bug